17 Aralık 2010 Cuma

I said good day!



Normalde "komedi" adı altında yapılan yapımlara mesafeliyimdir. Özellikle Türkiye'deki Cem Yılmaz vakasının artık çığrından çıktığı bir noktaya gelindiğini düşünürsek, yerli yapımlardan çok değil hiç bi beklentim kalmadı. (bkz: içler acısı) Bende jübilemi Avrupa Yakası efsanesinden sonra tam anlamıyla yapıp rotamı tam yol dış mihrakların yapımlarına yönlendirmiştim.

Malcolm in the Middle olsun, Scrubs olsun, efendim efsane Seinfield olsun, onun dışında dört bir yanımızı saran karma felsefesi My Name is Earl olsun her biri tüm yurdum komedi dizilerinin toplamıına bedeldi. Ha ülkemizden çıkmıyor değil elbet ama son zamanları karşılaştırırsak... yok boşverin o konuya hiç girmeyelim.
Tüm bu saydıklarımın ötesinde yeri kesinlikle sarsılmayacak olan bir The Big Bang Theory vardır ki... ama bu yazı onunla ilgili değil, ona başka zaman değinecem. Şimdi The Big Bang Theory'nin üstünde değil ancak onunla yanyana tutabileceğim mükemmelikte olan başka bir diziden bahsedicem.



2008 yazının ağustos ayı. Okul bitmiş, iş anlaşması yapılmış, güzelim uzun uzun saçlar kesilmiş. Sırta çanta alınıp Kuşadası'na doğru yola çıkılmış. Erman'ın garip yol tariflerinden birine daha maruz kaldıktan sonra bulunan Nazilli Sitesi'nin önünde nihayet buluşulur ve artık çok uzun zamandır hayali kurulan bu güzel tatili yaşamak için ortada hiç bir engel kalmamıştır.
Yaz mevsimi, hava feci derecede sıcak ve bunaltıcı. Öğle vakitleri yapacak bişey yok tabi. Erman "abi sana bir dizi izletecem, bayılacaksın!" demesi ile bu über derecede mükemmel dizi ile tanışmış bulundum. O vakit hangi bölümleri izledik şu an tam olarak hatırlamıyorum ama net olarak hatırladığım tek sahne Fez isimli süpersonik karakterin başını otomobilin penceresinden çıkarıp "Hello, ladies!" diye bağırması ve "I said good day!" repliği.

Dizi esas olarak 6 gencin etrafında dönüyor. Bunlarla beraber 2 ana aile daha var. Şimdi hepsinin özelliklerini falan saymaya kalkarsam hem yarın işe geç kalırım, hemde diziyi yeni izleyecekler için bir dezavantaj olacaktır. Karakterleri keşfetmenin tadı bir başka.

"I said good day. Hello Ladies, Dumbass, Eric Foreman'ın garip danslarına ve circlelara değinmeden edemicem ama. Biraz da magazin bilgisi verirsek; dizide ki Hyde karakteri Malcolm in the Middle'dan tanıdığımız en büyük abi Francis karakterinin öz be öz kardeşiymiş. Bu adi Francis'te That 70s Show'daki Donna karakterininde öz be öz sevgilisiymiş. Ne diyelim allah mutlu mesud etsin. Ayrıca Jackie karakterini yakın zamanda epey ses getiren Darren Aronofsky yapımı Black Swan'da çok ciddi bir rolde görebiliyoruz. Kadro böylesine yetenekli oyuncularla dolu işte. Zaten Ashton Kutcher'a değinmek bile istemiyorum.
E tabi bunca şeyden sonra bi güzellik yapmadan olmaz.

heloviskansın

Hiç yorum yok:

The World is a Deaf Machine