30 Mayıs 2011 Pazartesi

This is my MİM



Sevgili Wackybacky beni can evimden mimledi. Tüm işlerimi bıraktırdı düşdündürmeye başladı.
Kendisi verebileceğim cevapların ne kadar çok fazla olacağını da çok iyi biliyor. Mimlediği diğer değerli insanların ve kendisinin de öyle düşündüğüne eminim.

Benim cevabım biraz farklı olacak. Ne post dünyasından gelecek ne de TOOL dünyasından. Bambaşka bir galaksiden, bambaşka bir kafadan.

Aslında bu bir müzk parçası da değil. Bir kitabı, bir filmi bir hayatı içine sıkıştıran bir kara delik gibi adeta.
Çok uzun zamandır benimde sabahları alarm müziğimdir kendisi. Her sabah bana kapıyı açıp bir adım içeri atmamı söylüyor. Bi ara kendisinden uzaklaşmak istedim, daha neşeli daha melodik müziklerle uyanmayı denedim ama ı ıh olmadı. Uyanıp adım atmak yerine yeniden uyumama neden oldu. Neredeyse işimden oluyordum. Demekki hayatta neşeli olmak pek işe yaramıyormuş dedim sonra yeniden geri dönüş yaptım. Yine herzamanki gibi sabahları kapıyı açıp bir adım atıyorum artık.

Yukardaki flashı bir zamanlar Fight Club'ın Türkiye'deki forum sitesinden araklamıştım. Arak esnasında tüm html kodlarını öğrenmişimdir heralde. Öyleki sitenin en derinlerine inip .swf kodunu bulmak baya bir zamanımı almıştır. Parça The Dust Brothers'a aittir. Ve evet vokalde Tyler Durden'ın ta kendisi vardır.

29 Mayıs 2011 Pazar

Akıllara zarar albüm haberleri...





Akıllara zarar haberler serisinde akli dengeyi bundan daha fazla sarsabilecek bir haber olabileceğini düşünmüyorum. Belki konser haberlerinde olabilir ama bu haber olmadan diğerinin gerçekleşmesi biraz güç.
Çok uzun zamandır bekliyorduk. 2010 mayısı denildi gelmedi, 2011 mayıs denildi içindeyiz halen gelmedi. Şimdi de 2012 mayıs dediler. Sabırla ve sabırsızlıkla bekliyoruz.

Ancak açıkçası korkularım var. Ama hangisinden korkacağıma da karar verebilmiş değilim. Yeni albümün metabolizmaya vereceği zarardan mı korkmalıyım yoksa en üst düzeyde olan beklentilerin nasıl karşılık bulacağından mı bilemedim. Durum o kadar vahimki iki saattir şu cümleyi bile kuramadım.
Hoş kıçı kırık ingilizceyle ne dediklerine dair tam olarak bir çıkarım yapamadım ama "new CD will be released on MAY 22, 2012 (or MAY 15, 2012)"cümlesi bana yetti. Hatta arttı. Artık hangi kafayla kim yazmışsa bu mektubu.

Koca bi sene daha bekleyecez, ama değecek, tüm kuşkular korkulara rağmen değecek. Ve şayet uslu bir çocuk olursak gelecek sene TOOL'u canlı izleme şansına bile sahip olabiliriz.

26 Mayıs 2011 Perşembe

Bu başlığa uygun küfür bulunamadı!



Evet bu yazıya başlık olarak uygun küfür bulamadım. Aslında bunu bekliyordum. Sonuçta Beat kuşağı kadar Yeraltı Edebiyatıda aykırılıklar üzerine yazılar yazan bir edebi tür. Ama yine bazı edepsizler kalkıp dünya üzerinde parmakla gösterilen, takdir edilen, yazarları tek tek yasaklamaya devam ediyor. Sebep? çok fazla cinsel istismar içerdiği içinmiş.

Chuck Palahniuk benim hayatımın miladını belirleyen bir insan gibidir. Beni ben yapandır. "Let the chips fall where they may!" dedirtendir. Bu adamın kitapları hayatımın birer ders kitabı gibidir. Fight Club benim için dönüm noktasıydı. Ne kadar popüler olduğu zerre kadar umurumda değildir. Çünkü Fight Club'ı izlemek başka anlamak başkaydı. Aaaa Jack şizofrenmiş, aslında Tyler ile aynı kişiymiş bla bla bla.. diyenlerden olmadım asla.
Çünkü benim gözümde Jack şizofren değildi. Tyler onun gölge arketipiydi. Yapamadıklarını yapan, sevişemedikleriyle sevişen, olmak istediği kişiydi, ama olamadığı kişiydi aynı zamanda. Ta ki gerçekle yüzleşene kadar. Jack benim kendi gölgemi bulmamı sağlayan karakter oldu. Kendimi gerçekleştirmemi. Bu kitap bana bu kadar büyük bir katkı sağlamışsa bu yazar büyük bir yazar olmalıydı. Nitekimde öyle.

Ama şimdi sevgili Muzir Neşriyat hede hödösü bu büyük yazarın Ölüm Pornosu kitabını  "yazıların halkın ar ve duygularını incittiği, cinsi arzuları istismar eder nitelikte olduğu, Türk Ceza Kanunu'nun 226.Maddesini ihlal ettiği, dolayısıyla müstehcen bulunduğu " gerekçesiyle yasaklıyormuş.
 Bu bilir(!)kişi kim çok merak ediyorum. Aynı bilir(!)kişi William S. Burroughs'un Yumuşak Makine'sini de yasaklarkende ne biliyordu çok merak ediyorum.
Yine merak ediyorum acaba o kitabın adı Ölüm Pornosu olarak çevrilmeseydi bu kadar ilgilerini çekecekmiydi?

"Evladım gir bakalım şu ülkemizde yayınlanan kitaplar listesine, ctrl+f yap, Porno yaz. hah işte şimdi onların bi listesini getir bakim bana. Hepsini yasakla. Sebebini sorma. Çünkü mantıklı bir açıklamam yok, yaz işte, Türk aile yapısını bilmem ne yapıcı, gençlere bilmem ne edici, süsle işte cümleleri kafana göre.."

Choke kitabı'da cinsel içeriğe sahip bir kitaptı. Seks bağımlısı iki arkadaşı anlatıyordu genel olarak. E cinsel içerikli olması da çok doğaldı haliyle. Peki neden ona soruşturma açılmadı? Neden ölüm pornosuna geldi? İsim mi çekiciydi. Ayrıntı yayınları kitabı bu kapakla satışa sunmuştu. Merak ediyorumda acaba bu kapakla piyasaya sunulsaydı acaba ne olurdu?

Çok fazla bişey söyleyemiyorum artık, ağzımdan çıkan her cümle küfürleşerek ses buluyor.

Önce Beat Kuşağı, şimdi Yeraltı Edebiyatı.. sıradaki gelsin lütfen. Ya da artık biz mi gelelim ne yapalım?


Sıçmakta yasah mı kurban? yazısının sürekli güncelleneceğini söylemiştim. Malesef yanılmadım da.


-----Ekleme-----


Bu yeniden ekleme olayını hiç sevmiyorum ancak dün vakit sıkıntısı ve ani öfke patlaması dolayısıyla çokta sağlıklı bir bilinç ve algıya sahip olmadan yazdığım için tam olarak içimi boşaltamamıştım. Hoş artık söylenecek pek bişey yok ama olsun ben yinede kendi ruh sağlığımın selameti için içimi biraz daha boşaltmak istiyorum. Hem top benim, ya yazarım ya bozarım!

Evet dün Muzir Neşriyatın bilirkişi hede hödölerinin yayınladıkları raporu tam olarak okuyamamıştım. Gerekçelerini merak etmek dahi istemedim çünkü Palahniuk abimizin yazacağı kitabın bu hede hödöler tarafından muzir bulunacağı kesindir demiştim. Nitekim aynı cümleyi rapor içerisinde sanki bunu sarfedeceğimi duymuşlar gibi birebir gördüm.
İyide sevgili hede hödöler 18 yaş altındaki küçüklerimizin ahlak yapıları bozulacak diye herşeyin ayrımını sizden çok daha iyi bilen, yorumlama yeteneği sizden kat kat fazla olan biz yetişkinleri dünya çapında saygı görmüş bu yayınlardan mahrum bırakmak, sınıftan bir kişi suç işlediği için tüm sınıfı sıra dayağına çekmek değil midir? Çalışkan Ahmet'in suçu nedir? Ya da bir başka değişle Fatmagül'ün suçu nedir? Fatmagül kardeşimize 5 kişi birden grup seks yaparken tvlerde günlerce arka arkaya yayınlanırken ve bu dizinin halen devam etmesi sağlanırken -18 kardeşlerimizin ahlak yapıları bozulmayacak mı? Kurtlar vadisinin bu gençler, küçükler üzerinde bozucu bir etkisi yok muydu? 
Tek sorun  YARRAK kelimesi mi? Neden üzerinize alınıyorsun ki Ruhi hede hödösü, sende de aynısından var? Yok mu? Aynı zamanda sende dünyaya aynı yolla gelmedin mi? O zaman nedir bu senin cinsellik takıntından çektiğimiz? 

Tamam seni iyi anlıyorum, bu tarz kitaplar aykırı kitaplardır, çok fazla müstehcen içeriğe sahiptir, beynine balyoz yemişe çevirir seni, ama unutmaki cinsellik insan ırkının vazgeçilmezidir. Ama zaten bu ve bunun gibi kitaplar küçüklere yönelik yazılmıyorki zaten.

İçinde bulunduğumuz -erkek olmama rağmen beni bile çok fazla rahatsız eden- ataerkil toplum içersinde kadının rolü, seks yaşantısı içersinde bile herzaman altta kalan, ezilen olarak görülmez mi? Lilith'in kaderi de o değil midir? Mite göre Adem ile aynı zamanda aynı kilden yaratıldığı için Adem'le aynı haklara sahip olduğunu söylemesi cennetten kovulmasına neden olmadı mı? Mit olsa bile bu günümüz toplum yapısında kadının yerini ifade etmiyor mu?

Sibel Üresininiz çok eşliliği savunurken neden 1 kadın 4 erkekle evlensin demiyorda 1 erkek 4 kadınla evlensin diyor? Gerici zihniyetiniz kendi kadınlarınızı kendi kadınınız aracılığıyla aşağılayacak kadar iğrenç bir zihniyet midir? Kur'an içersinde var olan 4 eş mevzusu yasallaşsın diyorsunuz. Devlet dini hususlara göre mi yönetiliyor?


Sevgili Chuck abimizin bu durumu romanına nasıl yansıtmasını bekliyordun Ruhi? Bir erkeğin porno filmde oynamasını istediğin zaman sadece sorman yetiyor evet. Neden erkek genelevi yok? Erkekler neden seks için para ödüyor da kadınlar sadece canının istedikleri kişiyle para vermeden bile seks yapabiliyor? Bu toplumsal bir sorun değil midir? Erkek "abaza" popülasyonunun artmasında bunun bir rolü yok mudur?
Kadını basit bir objeye dönüştüren yine sizin zihniyetiniz değil midir? Ya da şöyle söyleyeyim sizin çevrenizdeki kadınları basit bir objeye dönüştüren sizlersiniz. Konya erkeği diye bir tabir vardır. 3 adım önden yürür, kadın(lar) arkadan gelir? Bu kadınları aşağılama değil midir?
Porno filmlerde kadın hem eziyet gören kişi olarak sunulur. (Evet porno izlemişliğim vardır, izlemedim diyen  "buna" konuşsun) Yani ortada metalaşan bir kadın bedeni vardır. Bu durumda da Chuck abimizin kendi uslubuyla bunu anlatmaya çalışırken sarı çiçeğe birşeyler sormasını bekleyemezsiniz. 

Ancak hepimizin çok iyi bir şekilde bildiği gibi mevzu ne pornografi, ne muzir hedehödösü, ne gençliğin zarar görmesi. Sorun Gerici zihniyetin ülkemiz sınırları içersinde iyiden iyiye kendini göstermeye başlıyor olması. İstanbulda reklam panolarında mayolu kadınlara görmeye dayanamayan vandalların yaptığı iğrenç müdahaleyi yarın yolda geçen kadınlara yapmayacakları ne malum. Ki yapıyorlar da. Ama yakında bu iyiden iyiye artmaya başlayacak. İzmir gibi temiz bir şehirde yaşadığım için şu an çok görmüyorum ama diğer illerde buradaki gibi özgürce yaşayabilmek mümkün değil. Saçım uzun olduğu için Selçuk Üniversitesinde dayak yicektik. Mersinde özgürce dolaşıyorduk ama İstanbulda hakarete uğradık. 
Ruhi kardeşimizinde kuyruk acısını iyi biliyoruz. 2003 yılında TRT'nin başına geçmek isteyince büyük insan Sayın Ahmet Necdet Sezer'in vetosunu suratının ortasına yedi. Şimdi kendi sahipleri başa geçince istedikleri gibi cirit atmaya başladılar. Ama Ruhi bey o cirit bir gün tarafınıza girecek, hazırlıklı olun.

Son olarak cinsellik öyle ulu orta herkesle konuşulacak bir konu, yemek içmek gibi bir durum değildir. Bizimde toplumsal bir bilincimiz var elbette. Özeldir. Özel olmazsa bir anlamı olmaz. Genelevdeki hayat kadınıyla normal bir kadının sekse verdiği anlamı bir tutumayız. Biri işi gereği yaparken, diğeri gereklilik ve zevk gereği yapar. Ama iş cinselliği tü kaka gibi yansıtarak toplumu cehalete sevketmeye gelince o zaman orada ulu orta konuşmak gerekir. Seks günah değildir, sanattır.

25 Mayıs 2011 Çarşamba

Music for Idiot(s) - vol.X

 Melvins/ISIS split
2010


Move your head into the lights...

01 - Battle of Mice - Sleep and Dream
02 - Pelican - Lost In The Headlights
03 - Long Distance Calling - Arecibo (Long Distance Calling)
04 - ISIS - The Pliable Foe
05 - Old Man Gloom - Sleeping With Snakes
06 - Ocoai - Lunoir (Çekirgeye Sevgi Kuşağı)
07 - Jesu - Star
08 - Neurosis - Burn
09 - Omega Massif - Unter Null
10 - Cult of Luna - Dark Side Of The Sun

23 Mayıs 2011 Pazartesi

Efrim Manuel Menuck - Plays "High Gospel" *update*



...ve beklenen albüm internet aleminde yerini buldu. Albümü bir kaç defa çevirdim ama yok, henüz birşeyler söyleyebilecek kıvamda değilim. Bizi yoracak bir albüme benziyor. Elektronik dalgasına gönderme yapıyor sanki. Zaten normal bir albüm bekleyemezdik.

Tüm ruhlarımız şad olsun artık. Ayrıca bir uyarıda bulunayım Efrim abimizin müzikleri ayık kafayla, kuru kuru dinlenilmez, bilginize.





Efrim Manuel Menuck - Plays "High Gospel"



01. Our lady of parc extension and her munificent sorrows

02. A 12-pt. program for keep on keepin' on

03. August four, year-of-our-lord blues

04. Heavy calls & hospitals blues

05. Heaven's engine is a dusty ol' bellows

06. Kaddish for chesnutt

07. Chikadees' roar pt. 2

08. I am no longer a motherless child

17 Mayıs 2011 Salı

Akıllara zarar konser haberleri...

Tarih: 19 Mayıs 2011
Yer: İzmir Bios Bar

Bu sefer çok fazla uzaklara gitmiyoruz neyseki. Öyle çok uzaklardan gelen müzik dahileri de değil. Bunlar dibimizde duran ama genel olarak burun kıvırdığımız (sözümün meclisin içi ya da dışıyla hiçbir alakası yoktur) müzik adamları. Dahi demiyorum çünkü onlar olabildiğince mütevazi.
Yurdum gençliğinin burun kıvırmasının sebebi belkide ne dediklerini anlıyor olmalarıydı. Biz duygularımızı bilmediğimiz dillerle ifade etmeye bayılırız. Ha benimde çoğu zaman yaptığım bir durum belki ama kalıplaşmış sözlerin dışına çıkamadığımız zamanlar oluyor. Bu konuda kendime kızmıyor da değilim. Belki yurdum müzik adamlarına çok fazla eğilmediğimdendir. Bu eksiği en kısa zamanda gidermek için beynimi sıvamalıyım.

Kesmeşeker 20 yılını kutluyor. Dile kolay 20 yıl. Bu 20 yılın içine birbirinden güzel 7 tane albüm kaydedip beğenizime sunmuşlar. Beğenmekte kelime mi?

Şimdi "Yaşıyorum Ölüyorum"cu "Kesmeşeker"ciler gibi görünmek istemiyorum ama bu parça istediği kadar "Kesmeşeker"in ne olduğunu bilmeyenlerin bile dilinde sakız olmuşsa da benim için yeri apayrı. Boşluğa düşülen zamanlarda (evet psikologlarda boşluğa düşer ve evet bizde insanız ak) dinlenilmeden geçilemeyen parçalardan biridir. (evet mazoşistlik herkesin ruhunda var, tamam bu kadar itiraf yeter, hadi dağılın şimdi)

Tesadüftürki bu haftasonunu evde tek başıma mal mal geçirdiğim için sıkılan canım bu parçayı çekti. Dinlenildi elbette. Sonrasında bu akşam iş çıkışı inilen alsancakta konserin afişi görülünce, yukardan aşağı bir ürperti oluştu tabi. "Hayat tesadüfler üzerine kuruludur" derim hep. Güzel tesadüf oldu, sanırım yani.


Bu konser kaçmaz. "İlgililere" ve ilgilenenlere duyurulur.






Ne bilseydim?
İnsan bazen ayrı düşermiş kendinden..
Ve bilseydim!
Meğer bu vicdan, ödünç alınmış insanlardan..

11 Mayıs 2011 Çarşamba

Long Distance Calling - Long Distance Calling (2011) "Meydey, Meydey"


Kendi çapımızda kulağımızın duyduğu, algılarımızın idrak ettiği, parmaklarımızın yazdığı kadarıyla özellikle post-rock camiasına ait yeniliklere değinmeye devam ediyoruz.
Daha önceki yazımızda kendilerine özel olarak değinileceğini belirtmiştik. Zaten onları bir toplamanın içine sıkıştırıp geçiştirmek olmazdı.
Post-Rock dinlemeye yeni yeni başladığım dönemlerde keşfettiğim ilk gruplardan biriydi Long Distance Calling. Klasik Post-Rock gruplarının aksine daha sert ve distortionı bol bir çizgide ilerleyen grup, sahip oldukları bu çizgi zaman içersinde evirmeye başlamıştı. İlk çalışmalarından başlayarak yükseklik kazanan bu çizgi son albümde artık "öeeehhhh" dedirten bir noktaya erişirki albüm daha ilk dinlemeden itibaren sizi öyle bir esir alırki uzun süre başka birşey dinlemek istemeyebilirsiniz. (Hatta istemezsiniz.)
Bu sert gitarlar ile metale daha yakın duruşu ile LDC'e "Post-Metal" demek mümkün mü?
Esasında ilk başlarda neden olmasın dedim. Hatta evet öyle dedim. Ama daha sonra, albümün vurucu etkisiyle sarsılmış işitme ve algı kanallarımı bir güzel temizledikten ve sakinleştirdikten sonra kulaklarımı biz Post-Metal yapıyoruz diyen baba gruplara çevirdim. (Malum gruplar için, bkz: ISIS, Pelican, Cult of Luna, Neurosis, Godflesh, Rosetta ve hatta sevgili çekirgenin keşfi Ocoai)
Genel olarak baktığımda LDC'nin bu gruplardan bir farkı vardı. Bu gruplardan çok daha yumuşak ve hızlıydı. Post-Metal türü içersinde müzik icra eden gruplar daha progressive, deneysel ve sludge bir yapıya sahipler. Post-Rock'ın sahip olduğu konseptten oldukça farklılar. Post-Rock'ın "enerjik" yapısına oranla  Post-Metal daha kapalı, daha depresif duygular barındırıyor diyebiliriz.
Henüz LDC'de bunu görebildiğimizi söyleyemeyiz.


Bu bakış açısından değerlendirecek olursak LDC Post türün rock kısmından metale doğru bir evrilme geçiriyor diyebiliriz. Bu evrilmeyi de çok başarılı bir şekilde kotardıklarını rahatlıkla görebiliyoruz. Daha ileriye giderler mi, hatta This Will Destroy You gibi iyice çığırlarından çıkıp kendi sludge dünyalarını yaratırlar mı bilemiyoruz ama bizleri çok tehlikeli şeylerin beklediği müjdesini verebiliriz.

Grubun albümlerinin geneline baktığımızda; Satellite Bay albümünde Built Without Hands parçasına The Haunted grubundan Peter Dolving, Avoid The Light albümünde The Nearing Grave parçasına la ilahe Jonas Renkse'den sonra self titled albümünde Middleville parçasına Anthrax'tan bildiğimiz John Bush konuk olmuş. Çokta iyi olmuş. Post dünyasında parçalarda sözlere çok fazla yer olmaz. (Zaten gerekte duyulmaz, ritimleri ezberlemek beni daha çok keyiflendiriyor.) Ama ISIS gibi gruplara baktığımız zaman parçaların bazılarında az ama öz sözlere yer veriliyor. Bu da evrim sürecinin nasıl işlediğini bize gösteriyor.

+ Please, tell me. Why did you come to our planet?
- Your planet?
+This is our planet.
-No! It is not!

Self-titled albümü işte bu sözlerle açılıyor. "Size içinde yaşadığınızı zannettiğiniz gezegenin gerçek yüzünü göstermeye geldim." der gibiler. Ya da "Size dünyanın kaç bucak olduğunu göstermeye geldim!" de diyebiliriz. Hemen akabinde üzerinize saldıran bateriler, basslar ve distortionlardan kaçmak için delik aramaya başlıyorsunuz. Parçanın ortalarına doğru sakinleştikçe kulağa tanıdık birtakım melodiler gelmeye başlıyor. ISISvari gitarlar açığa çıkıyorki o anda aslında bu gezegene hiçte yabancı olmadığımızı farkediyoruz. Bu ISISvari hava yavaşça sizi sardıktan sonra parçanın dinamiği yeniden artmaya başlıyor ve ve albüm sizi çoktan himayesi altına almış oluyor.


Bizi bass komasına sokacakmış gibi giren The Figrin D'an Boogie yine güçlü davullarıyla dikkat çekiyor. İlk parçada olduğu gibi bu parçanın da ortalarına doğru ISIS yönünden esen hava yine bizleri sarıp sarmalamaya başlıyor.
Albümün en dinamik parçası Invisible Giants için söylenecek pek bişey kalmıyor artık. Ama sonrasında gelen Timebands parçasının içerdiği slap basslar beni şaşırtıyor. Albümün geneline çok güzel bir hava katan basslar bu parçada artık iyice dalga geçer hale geliyor. Heralde ilk defa post bir albümde slaple karşılaşıyorum sanırım. Ya da bu kadar dikkat çekici halde değillerdi.
Arecibo parçası beni ilk başlarda en çok vuran parçaydı, sonraları etkisini yavaş yavaş kaybetse de tabiki tamamen yitirmiş değil. Hatta arada en fazla başa aldığım parça oluyor. Girişteki enerjisinden olsa gerek.
Middleville'de John Bush vokalinin olduğundan bahsetmiştik. Post bir albümde vokale rastlamak post dinleyicisini şaşırtan ama sevindiren (en azından beni) bir durum. Vokallerde işlerinin hakkını verince olay daha tadından dinlenilmez bir hal alıyor. John Bush vokali ile bu parçaya bir grunge havası katarak Post-Grunge (bkz: yok artık lobran james).. neyse devamını getirmicem =)
Kapanıştaki Beyond the Void parçası da tam bir iş/okul dönüşü ruh halini yansıtır gibi. Daha güzel bir kapanış olamazdı.

Hazır yeni albümleri çıkmışken ve bu sene bir sürü post grup ülkemize akın akın geliyorken neden LDC'yi kanlı canlı izleme fırsatı yakalamayalım ki? Hem adamlarda Alman, e bize yakında sayılırlar, onları getirtmek o kadar zor olmamalı sanırım. Tabi bu grupların çarpıcılığı ve popülerliği ile alakalı ancak zaten çok büyük bir organizasyona da gerek yok, küçük bir bar konserinde post grupları dinlemek bence çok daha etkileyici olur. Hem daha samimi hem sadece bilen sevenin dinleyebileceği bir ortam.
Gözlerimiz yollarda, beklemedeyiz.

2 Mayıs 2011 Pazartesi

Sıçmakta yasah mı kurban?

Seçimler yaklaşıyor. "Malum" hükümet, son dakika gollerini faul, ofsayt, aut dinlemeden arka arkaya atmaya devam ediyor.
Alkol yasağını yedik yuttuk hadi. 24 yaş yakında 64e çıkarsa şaşırmayın. Ya da alkol yasağının yaşı falan olmaz, hepten yasak derse işte o zaman hiç şaşırmayın. Burası Türkiye.
Kitap yazmak yasaklandı. Çok fazla gerçeklik içerir, dokunan yanar dediler.Yansakta dokunduk okuduk. Ama biz zaten bunları biliyorduk. Bilemeyenler halen korku imparatorluğunun ültimatomları eşliğinde otlamaya devam ediyor. Birkaç koyunu sürüden ayırabildiysek ne mutlu tabi. Kurt olmak, kapmak gerekiyor artık.
Başkasının yazdığı bir kitabı da "Türk ahlak yapısına uymaz" diye yasaklanmasını istediler. İyide sevgili William S. Burroughs üstadımız sizin "Başbakanlık Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kanunu"zu nerden bilsin. Ki çocuklar için yazılmadığı çok iyi bilinen bir kitabın kalkıpta çocukları korumak için çıkarılan bir kanunu baz alarak yasaklanması ayrı bir komedidir ki yazar bunu duysa, bu duruma gülebilmek için vücudunda uygun bir uzuv bulamaz.
Ayrıca çocukları "Muzır Neşriyattan" korumaksa asıl amaç, önce TBMM TV yi kapatın, ardından yarışma programlarını kaldırın, sonrasında diziler ve haber bültenleri, magazin programları, reklamlar ve çizgi filmleri... kısacasıı görsel medyayı topyekün kaldırın. İşte o zaman bu kitabın yaratacağı (!) olumsuz etkiden çocukları daha fazla korumuş olursunuz.
Aykırı olmak için var olan beat kültürünü aykırı olduğu için yargılamak? Sırada ne var çok merak ediyorum.

Neyseki "malum" hükümetimiz bizleri çok fazla merakta bırakmadan yeni yasaklarını açıkladı. Yasaklı onca site yetmezmiş gibi, artık alan adı alırken de birtakım kelimeleri kullanamayacakmışız.
Ki digiturkün maçları izinsiz yayınlıyor diye yasaklatmak istediği blogsport sitesi sehven(!) blogspot yazılarak konuyla alakası olmayan biz blog yazarlarını yasaklı duruma düşürmüştü. 
Peki olay sehven miydi yoksa özgürce(!) yazı yazılabilen bu platformu "şehvetlen" engelleme fırsatı mı doğmuştu?
Şubat ayındaydı sanırım, bloğunda erdoğan hakkında yazı yazan 22 yaşındaki bir blog yazarına şahsına hakarette bulunduğu gerekçesiyle bir dava açılmıştı. Sonrasında blogsport yasaklanacakken blogspot yasaklandı. Tesadüf?


Bu yeni yasağın kendisi bir kenera içerdiği kelimeler de bi acaip. İşin özü pornografik sitelerin önüne geçmekmiş. Ama yasaklanan kelimelere bakınca telekominikasyon dairesi başkanlığının fantezi dünyasının ne denli geniş olduğunu ortaya çıkıyor.
Yasak olan kelimeler gönderilen şu mektupla bildirilmiş. Kelimeleri incelediğimizde "YASAK" kelimesinin bile yasaklandığını görüyoruz. Ne yani şimdi artık yasak bile yasak mı? Nasıl yani?
Sonrasında "meme" kelimesine takıldım ben. Hayır memenin kendisiyle bir derdim yok benim, ancak meme kanseriyle mücadele eden bazı siteler yasak kapsamına girebilecek demek oluyor bu.
Sonra ingilizce "sıcak" anlamındaki "hot" kelimesi de yasaklanmış. Tamam seks sıcak servis edilir  ayrı, oraya girmiyorum ama peki o zaman "hotmail" ne olacak?
"Beat" yine yasak. Nedir bu beat kültürünün çektiği.
Peki ya bizim Haydar? Hedefte Haydar Dümen mi var acaba? dedim önce. Yok pek sanmıyorum. Başka şeyler dönüyor olmalı. Haydar ülkemizde bazı bölgelerde penis anlamına geliyormuş. O zaman öncelikli olarak insan ırkının devamı için hayati bir değere sahip olan ama birtakım sistemler sayesinde tabulaştırılan bu "cinsel organ" ismi bölgeden bölgeye değişiklik gösteriyorsa tüm bölgelerin taranıp bütün isimlerin yasaklanması gerekiyor.
Bu Haydar ismi aynı zamanda cinsel organ çağrıştırmasından veya cinsellik denildiğinde ilk akla gelen Haydar Dümen'e getirilecek yasaktan öte Haydar ismi Alevilik kültüründe çok önemli yere sahip olan bir isimdir.
Bu aklıma birtakım komplo teorileri getirmiyorda değil tabi. Ama düşünmek istemiyorum. Yok yok şimdilik o kalsın.Penisi geçtim seks eylemini üstü kapalı ifade etmek için bir sürü tabirde kullanılıyor. Koydum, çaktım, becerdim  vb. herşeyi pornografiyle bağdaştırabilme kabiliyetine sahip bir toplum içersindeyiz zaten. Bunlar da yasak kapsamına girmeli o zaman.  Hatta alalım tdk sözlüğünü alfebetik olarak yasaklayalım.

Gözleri kadehlerimizdeydi, şimdi cinsel yaşantılarımızda. Amaç pornografik yasaklar değil, yavaş yavaş çemberi daraltmak. Önce Haydar'ın, sonra Ali'nin, sonrasında senin benim boynuma ipleri bağlayarak gezinecekler bu ülkede. Persepolis demeye dilim varmıyordu ama yazdım gitti. Demedi demeyin, uyanın.

Facebook denilen bir tehlike de var bu ülkede. Türk toplumunun olmazsa olmazı haline gelmiş, yakın zamanda bir iş için başvurduğunuzda, "4 Adet Fotoğraf, İkametgah İlmuhabiri, Kimlik Fotokopisi, Facebook Hesabınızı getirin işlemlerinizi yaparız" denilecek hale gelebilecek kadar ciddileşen bir çıılgınlık.
İşte Türkiye'de telekominikasyon üzerinden birşeyler yasaklanacaksa ilk sırada bu facebook denilen site yasaklanmalı. O zaman bakın Türkiye'de üretim ve iş gücü nasıl 10 kat birden artıyor.


Sanırım bu yazı sürekli güncellemeye açık bir yazı olacak. Ya da artık birilerinin sıfatına sıçılması gerekiyor. Tabi sıçmakta yasaklanmazsa.

-edit- 


Yazıyı göndermeden önce aradığım ama bulamadığım video.

The World is a Deaf Machine