22 Temmuz 2011 Cuma

Very Dangerous Method


Bir süredir "yahu vizyona ne zamandır doğru dürüst film girmiyor, şöyle ağız tadıyla bir film bekleyemiyoruz." diye hayıflanıyor, söyleniyordum.

En son "Inglorious Bastards"'ı sabırsızlıkla beklemiş ve izlerken büyük bir orgazm yaşamıştım. Sebebi ön sevişmeyi uzun tutmamdı.

Şimdi de karşımızda uzun bir ön sevişme yaşadığım başka bir yapım var. Yapımın ne yönetmeni, ne oyuncuları, ne de konusu (kısmen evet) ilgimi çekiyor. Beni çeken esas nokta "Jung" faktörü.

Çoğu psikoloji öğrencisi "Freud"u putlaştırıp tapınırlar. Psikoloji dünyasındaki yeri elbetteki yadsınamaz. Nitekim babasıdır. Ama nedense benim zat-ı muhtereme hiç öyle bir hayranlığım olmamıştır. Tamam saygıda kusur etmeyiz asla, kuramları tapılası olsa da benim için Jung apayrı bir yerdedir. Kişilik Kuramları dersinde kendisiyle tanışmam ve sonrasında kuramlarını derin derin incelememle işte budur dedim. Tabi Jung'un da sevmediğim yanları oldu ama hangimiz mükemmeliz ki?

A Dangerous Method fragmandan gördüğüm kadarıyla Jung'un, hastası Sabina ile yaşadığı tedavi sürecini ve sonrasını anlatıyor. Bu da bana 2002 yapımı Prendimi L'anima (*b.d.a.: The Soul Keeper)'ı hatırlatır. O filmde aynı hikaye geçmektedir. Ki zaten her iki yapımda kitaptan uyarlanma olduğu için bence biraz gereksizce bir yeniden yapım olmuştur. Yeniden çekimleri sevmem ama bu filmde beni çeken birtakım şeyler var.

   The Soul Keeper'dan, izlerken kendinden geçilesi enfes final sahnesi.                      

Yönetmen koltuğunda David Cronenberg gibi arıza bir yönetmen var. Korku ve vahşet filmleri baronunun bu filmle ne işi olabilir diye kendi kendime sordum önce. Sonrada son dönemlerdeki yapımlarına bakarak biraz imana gelmiş olabileceğini düşündüm.
David abimizin Viggo Mortensen (nam-ı diğer Kral Aragon) ile çevirdiği 3cü filmi. Ki kendisine Freud gibi kral gibi bir rolü vererek namını sürdürmesine yardımcı olmuş.
Sabina rolünde gördüğümde kalbimi titreten tapılası hatun Keira Knightley var. Pride and Prejudice filmi ile kendisine aşık olmuştum. Çoğu filmini izledikten sonraki görüşüm bu hatunun mümkünse hep tarihi filmlerde oynaması gerektiği yönünde oldu. Ki yakın zamanda Anna Karenina olarak karşımıza çıkacakmışki merakla bekliyoruz.
Gelelim filmdeki esas karakter olan Jung'a. Kendisini Inglorious Bastard'ta oldukça karizmatik bir karakter olarak görmüştük. David abimiz kendisine, karizmasını en üste çıkaran rollerden birine oturtarak hakkını vermiş.


Umarım bizlere güzel bir seyir keyfi yaşatır. Orgazm yerine erken boşalma olsun istemiyorum.

*b.d.a.  İngilizce kullanımda "also known as" kısaltması a.k.a. yı kullanmak istemediğim için bi tarafımdan uydurduğum "bir diğer adıyla" tanımlamasının kısaltmasıdır. Bundan sonra böyle, a.k.a. ne ak!

Hiç yorum yok:

The World is a Deaf Machine