26 Temmuz 2011 Salı

MOGWAIsonrasıartıkhiçbirşeyeskisigibiolmayacak

Herkesin kanlı canlı görmek dinlemek istediği gruplar listesi vardır. İlk 5 için çocuğunu bile kesebilir. Nereye geldikleri, kaça geldiklerinin bir önemi olmadan atarlar kendilerini ordan oraya. Benim için Mogwai konseri öyle bir çerçeve içersinde gelişti. Aylar önce rakınkok şeysine geleceklerini duyduğumda, düzenleme ekibine sağlam küfürler etmiştim. Adamlar kitleyi nasıl vuracaklarını çok iyi biliyorlardı. Yurdum sınırları içersinde çok fazla belli olmasa da hatırı sayılır bir post dinleyicisi vardır. Bunların önünde Mogwai dersen değil çocuk torunlarını bile keserler.

İlk başta endişelerim oldu. Rakınkok gibi bir organizasyonun popülasyonu niteliksel olarak düşündüğümde, çok fazla kişinin ağzının ortasına ıslak tuvalet terliği ile şlap şlap vurabilitem olacağı su götürmez bir gerçekti. Lakin Mogwai izlemek için onları bile göze alarak, hem de fırsat bu fırsat sevgili ve saygıdeğer müdürümden (burada yağ çekme işlemi gerçekleşmemektedir, zaten müdürümün bunları okuması ihtimal dahilinde bile değildir, yani umarım) de güzel bir izin kopardıktan sonra kulaktan/gönülden geçen Mogwai sesleri ile gece 23.59 otobüsü ile İstanbul'a doğru yola çıkılır.


Hafta içi yola çıkmış olmam sebebiyle günün tüm iş yorgunluğu çöktüğünden yol boyunca uyuyuvermişim. Sabah gözlerimi ilk açtığımda ise bu görüntüyü görmek kesinlikle paha biçilemezdi. İlk defa "ulan keşke şöyle bir canonum olsaydı da daha sağlam bir fotoğraf çekseydim." dedim. Ama anı yaşamak, ölümsüzleştirmekten daha keyiflidir diyip kendimi avuttum. (Şu an için o makineye 1500tl ayıracak bütçeye sahip değilim)

14.07.11.08.38 the moment'ı elbetteki gerçekleşti ama o bize kalsın dedik, bize kaldı.

Benim olayım rakınkok olayı değildi tabi. O yüzden benine kurban olduğum Lemmy abim kusura bakmasın cumartesi gitmedim. Kamp olayları için fazla yaşlıydım artık, ki rakınkok güruhuna da hiç bulaşmak istemediğimi yineliyorum. Hem kampa kalan arkadaşların hallerini gördükten sonra da bir kez daha iyiki kamp olayına girmedim dedim.
Pazar öğle vakti AKM'nin önünde duran iki katlı otobüsün yanına gidip orda duran görevliyle "abi bu rakınkok otobüsleri ner..." şeklinde diyaloğa girmeye çalışırken kolumdan tutulup otobüsün içine paldır küldür atılmış bulundum. Hizmette saınır tanımıyorlardı. "Rak" demeden kapıp atıyorlardı seni içeri.
Yaklaşık 1.5 saat süren yolculuk sonrası kendimi göl kenarında bir çölün ortasında buluverdim. Dışardan ilk bakıldığında çekici gelse de otobüsten ilk indiğinde kendimi Texas çölünün ortasında bir Western filminde hissettim. Birazdan bir kabile reisinin gelip kafa derimi yüzmeyeceği garantisini veren olmazdı heralde.
Neyse efendim sürü psikolojisine uyup kalabalığın peşinden giriş kapısını bulmak için yürümeye başladım.

Bilet kontrol noktasından geçerken kendimi birden gerçekten havaalanında hissettim. Sıkı bir güvenlik kontrolü vardı, tabi göreceliydi herşey.
Biletleri teslim edip pembe renkli bilekliği taktıktan sonra (ki bilekliği ters çevirip siyah yaptıgımda bana düzeltmem konusunda uyarı da bulundular, daha feminen bir renk seçemediniz mi diye de çıkıştım tabi. En azından unisex bir renk olsaydı iyiydi.)

Sonrasında karşıma koca bir LIKE ME şeysi çıktı. Efendim takılan özel bir bileklikle facebook hesabını eşleştirip oraya buraya layk atabiliyormuşuz. Tüm sevimliliğiyle yanıma gelen görevli hatuna "ben facebook kullanmıyorum" cevabını verdiğim andaki yüz ifadesini görmeliydiniz. Bir uzaylıymışım gibi davranmaya başladı. Tamam kullanıyorum ama ne gerek var şimdi koluma bi sürü salak saçma şey takmaya. Yok ilacını aldık bu bileklikle gidip acilden ilacını alırsın, yok konsere alanına giriş çıkışta delikanlı bileklik, like me zamazingosu. Ben bi tek mogwai'a bakıp çıkacam, gerisini istemiyorum zaten.

Tüm o el kol hedehödölerinden kurtulduktan sonra Genç'le buluşulup kokakola çadırının gölgesinde pusuya yatıldı. O güneş altında durmak hiç akıl karı değildi çünkü. Aman gripin vokalistininde görmeyeyim boşverin. Oturduğumuz yerden sesini duyuyorduk zaten.
Biz elimizde batak kağıtları başladık birasına oyuna. Tabi yine bahtsızlık kol geziyordu, oyunu yeni öğrenen iki kişi ve Genç çakalla oyun oynamak hiçte kolay olmadı.
Gripinden sonra sahneye çıkan Friendly Fires'ı, Friendly Fries şeklinde takdim eden sunucunun bile kafasına güneş girmişken ortalıkta dolaşan enteresan tiplerin yaptığı garipliklere pek bişey diyemiyordum. Özellikle hemen yanıbaşımızda ağzında salak bir düdükle metallica çalarken dinlemek, of tam bi kabustu. Ağzının ortasına geçirip o düdüğü yutturmak başta olmak üzere türlü türlü fanteziler geçti aklımızdan, ama sakin olmalıydık tabi.

Rakınkokta ilk defa bir çin yemeği yedim. Yediğim çin yemeği değil bildiğimiz makarnaydı ama çin yemeği olunca adı erişte oluyormuş. E şimdi çin yemeği olunca haliyle chopstick denilen enteresan aletlerle yenmesi gerekiyor. İlk defa çin yemeği ile karşılaşan biri olarak önce nasıl tutulmaları konusunda geniş bir gözlem yaptım, baktım hepsi kafasına göre tutuyor, bende bi şekilde beceririm diyip ilk 10dkda ağzıma pek bişe koyamadım tabi. Hoş benimkinin brokoli içerikli olması da ayrı bir komedi unsuruydu. Bir süre sonra alışılıyor ama. İçinden enteresan otlar falan çıkıyorda tadı fena değildi.

Rakınkok grupları içersinde izlemek istediğim 3 tane grup vardı. Bunlardan biri İlhan Erşahin, diğeri On Your Horizon ve elbetteki Mogwai idi. Malesef zamanlama hatası nedeniyle İlhan Erşahin abimizi göremedim. Kendisi Türkiye'de yetişmiş en iyi müzik adamlarından biri. Hoş Türkiye'de yetişmedi belki ama en azından isminde bir bizdenlik var. Hoş biz başarılı, bilgili ve yetenekli olana asla sahip çıkmayız da konumuz şimdi o değil. Keyifli keyifli devam edelim biz..


Ama sözkonusu yurdum post grupları olunca o konuda epey hassas oluyorum. Kendileri tam sahneye çıktıkları anda yetişivermişiz. Çok büyük bir kalabalık yoktu ancak yine de iyiydi. Hoş zaten mümkünse bilen bilmeyen herkes gelmesin. Daha çekirdek daha bizden bir kadro olsun isterim. Ki öyleydi de. On Your Horizon sahnedeyken tüm gözler çellist Gülşah Erol'daydı. Hem görsel, hem işitsel açıdan estetik doluydu.
Tabi grup bütün olarak sahnedeydi, kimse bir diğerinin önüne geçmiyordu. Bildiğimiz sevdiğimiz parçalar da en ön plandaydı.


On Your Horizon sonrası artık Mogwai için hazırlık yapılmaya başlamak gerekiyordu. E malum alkol bu aralar özellikle bu aralar daha fazla kötülenmeye, karalanmaya, yasaklanmaya çalışılsa da hayatın en güzel parçalarından, hayatı en çok güzelleştiren parçalarından biridir. Kafalar güzel olmadan Mogwai kafasını yakalamak pek mümkün olmayacaktı. E altyapı çalışmaları artık başlamalıydı.
Rakınkok standlarından birinde biralı kokteyller yapıldıgı gözüme çarptı. Ki son zamanlarda evde Erman'la beraber daha farklı tatlar yakalamak için yoğun bir çalışma başlattık. Bunun içinde aldığımız şuruplar epey işe yarıyor. Bu şuruplar normalde gida sanayinde kullanılmak için üretilmiş olsalarda tabi genelde alkol reyonları yakınlarında bulunuyorlar. Biz onları hain planlarımız içersinde çoktan kullanmaya başlamışız.
Neyse bu alkol olayında farklı tatlar yakalama konulu ayrı bir başlığımız olacak yakında, ama rakınkokta içtiğim bira+sprite+nar şurubu karışımı epey güzeldi. Ama dikkat etmek lazım, içimi çok ama çok rahat oldugundan hızımızı alamayıp çok rahat "göt" olabiliriz. Bu nokta da "Please Drink Responsibly" ya da "Bi Zahmet Götünüzle Değil, Ağzınızla İçin".

Mogwai öncesi sahnede adını hatırlayamadığım, punk yaptıklarını iddaa eden birkaç zibidi vardı. Onları sevmiyor olmam bana hakaret etme özgürlüğü getirmez ama tiplerine bakınca zibidi kriterlerini karşıladıklarını çok rahat görebiliyoruz. Hem istediğim hakareti de ederim kime ne?
İşte bu zibidiler ses sistemine ne yapmışlarsa artık, Mogwai öncesi bana 30 yıl gibi gelen bir bekleyişe sebebiyet verdiler.

Bu ne idüğü belirsiz grubun sahneden inmesi sonrası Deniz'le beraber saatlerimizi kurup, ben yeniden bira kuyruğuna doğru, Deniz ise sahne önünde yer kapmak için sahneye doğru giderek görev yerlerimizi aldık.
Saatler 22.15'i gösterdiğinde herkes birden ayağa kalkıp sahneye gözlerini dikmeye başladı. E artık zaman gelmişti. Fakat bu o kadar kolay olmayacaktı. Bitmek bilmez bir soundcheck çilesi devam ediyordu. Bir gitar ele alınıp vıcı vıcı yapılıyor, o bırakılıp bateri başına oturuluyor, mikrofonlardan "one, two, yes, ouv ouv" şeklinde sesler yükseliyor ama bu çile bir türlü sona ermiyordu. Seyirci her ne kadar efendi olsa da artık sabrın sınırları zorlandığından alkış sesleri yükselmeye başlamıştı. Ama bu alkışlar kesinlikle protesto amacıyla yükselmiyor, aksine Mogwai için ne kadar sabırsızlanıldığını onlara ne kadar çok değer verildiğini ifade ediyordu. Şöyle bir dönüp baktığımda arkamda enfes bir kalabalıkla karşılaşmak ta büyük mutluluk vericiydi.

Saatler 22.45i gösterdiğinde kırmızı elbiseli bir sunucu sahneye çıkarak Mogwai sunumunu yapmaya başladı. Hatun çıktığına çıkacağına bin pişman oldu. Sahneden kovulmaktan beter edildi. Kalabalığın hıncını ve sabırsızlığını gören ablamız sahneden kaçar adımlarla iniverdi.


....ve en sonunda grup elemanları sahnedeki yerlerini alarak White Noise ile açılışı yaptılar. Arkama dönüp kalabalığa baktığımda deminden beri yerinde duramayan, alkışlar koparan, söylenen kalabalıktan eser kalamamıştı. Mogwai beyaz beyaz seslerle ışınlamıştı. Setlisti tam olarak hatırlayamayacam şimdi ama bir önceki gönderideki tahmini setlist %95 oranında tutuyordu. Aklımda kaldığı kadarıyla çaldıkları parçalar, White Noise, How to be a Werewolf, I'm Jim Morrison I'm Dead, Killing all the Flies, San Pedro, Rano Pano, Auto Rock, Mexican Grand Prix, Hunted by a Freak, Mogwai Fear Satan, Batcat.


Çalmazlarsa olay çıkartacağım parça Killing all the Flies idi. Ama o müthiş girişi duyduktan sonra tüylerin diken diken olmasıyla ayak bağlarımın çözülmesi bir oldu. Artık bu dünyaya ait değildim. İlk 3 parçanın sakinliği Killing all the Flies'ın sonlara doğru yükselen ritmi ve patlamasıyla artık Mogwai'ın sarsma zamanının geldiğinin işareti gibiydi. Ki artık hareketlenme zamanı şimdi San Pedro girecek dememle birlikte o gaz dolu heyecan dolu parça patlayıp girer. O andan itibaren seyirci hareketlenmeye başlar, büyük bir transtan çıkmış gibiydik. Hemen akabindeki Rano Pano ile beraber damarlardaki kan iyice hızlanmaya başlar. Kült parça Auto Rock ve hemen ardından hız sınırlarını aşan Mexican Grand Prix ile artık iyice havalandık derken Hunted by a Freak sayesinde tıpkı klibinde olduğu gibi yavaş yavaş düşüşe geçip yere çakılmaya başladık. E olmazsa olmaz Mogwai Fear Satan çalmazlar sanıyordum ama öyle güzel bir girdiki, seyirci öylesine kendinden geçmişti ki en sakin, en sessiz yerlerdinde bile çıt bile çıkarmıyordu. Nasıl çıkaralım, dünya üzerinde değildik. Scotty bizi öyle bir yere ışınlamışki, dünyevi tüm tepkilerimizi, hislerimizi üzerimizden atmış gibiydik. Son olarak Batcat yerine Glasgow Mega Snake gireceğini sanıp sonradan Batcat'e başlamaları ile, dumurla karışık hüsran yaşadım ama Batcat yani, karşı koymak imkansız.

Aksaklıklar olmadı değil, oldu elbet. Geç çıkma mevzusu, parçalar esnasında gitarların kimi yerlerde istenilen performansı vermemeleri üzerine öfkelenen elemanlar, ama bunu tüm profesyonellikleri ile kısmi şova dönüştürüp hissettirmeme çalışmaları çok hoştu. Yakışandı. Batcat parçasında bu öfke en üst düzeye çıksa bile yinede efendilikten ödün vermediler. Kimi yerlerde gitarı yere fırlattı, yok bilmem bateriyi yaktı gibi enteresan şeyler duysamda öyle bişey olmadı. Gitarı çok narin bir şekilde bırakmadı belki ama atmadı da. Bunları söyleyen arkadaşlar konseri nerelerinden izlemişse artık.

Konser bittikten sonra artık  hiçbir şey duymak istemiyordum. Koşar adımlarla o alanı terketmek gerekiyordu. Neyseki otobüs çilesi yaşamak zorunda kalmadan gayet rahat bir dönüş yaşadıkta konser süresi kadar süren yok boyunca konseri başından sonuna kadar şekillendirme rahatlığıım oldu. Gece 04.00 otobüsüne bindiğim andaki rahatlık ile İzmir'e kadar uyumuş kalmışım...

Ne Mogwai konserinde ne de diğer konserlerde fotoğraf veya video olayına girmek istemedim. Anı ölümsüzleştirmek anı yaşamak kadar keyif vermiyor. Hem ne de olsa bir sürü hayırsever vatandaş bizlerin yerine ölümsüzleştirme işlemini gerçekleştiriyor.
Umarım rakınkok ekibi yurdum post insanının ne kadar ciddi bir dinleyici olduğunu görüp gelecek sene bir Explosions in the Sky, bir Mono, bir Sigur Ros, bir 65daysofstatic, bir Gods Pee. (yok yok onlara bulaşmasınlar, onları çok farklı bir sahnede izlemek lazım) ama bir Maybeshewill, ah bir ISIS diyesim var ama artık ne mümkün. Hatta ve hatta koca bir post sahnesi olsa ya.
Bir saniye onu da geçtim iyice kafayı kırıp post-rock festivali yapılsa ne müthiş olur. Overdose tehlikesi yaşayabilitem olabilir tabi ama olsun yine de razıyım. Hem böylece, sadece On Your Horizon değil diğer yurdum post gruplarınında (Help! The Captain Threw Up, Kupka, Oracles Always Lie, Mauna Kea) aynı sahneyi paylaşabilme şansı olur. Çok fantastik bir düşünce oldu ama neden olmasın? Ha neden?

4 yorum:

Alan's Psychedelic Breakfast dedi ki...

burada yazılmamış ufak tefek, başka başka detayları da biliyor olmaktan dolayı mutluyuz efendim! :)

sizin için çok özel olan o anları bizimle paylaştığınız için tekrar teşekkür ederiz!

ayrıca şu post-rock festivali fikri çok çok çok güzel ama bir o kadar da tehlikeli :)) buna hazır mıyız, kaldırabilir miyiz?! bilmem... tabii bunu söylerken çok genel düşünüyorum, türkiye'deki post-rock dinleyici kitlesini, müzisyenlerini, organizasyonu, organizasyon şartlarını vs.

örnekse o dinleyici kitlesinin içinde ben bile olacaksam -aslında kendimi bu kadar dibe de itmek istemiyorum artık, konuya hakim insanlarla diyalogtayım da (bkz: blog sahibi) hehe) henüz erkendir :) biraz daha bağışıklık sistemini güçlendirmek, akıl kolonlarını sağlamlaştırmak lazım ki yıkıp kırdığımızda da sağlam yıkılıp kırılsın!( en azından çekirgeler için... bizi bekleyin yeaaa! "torunumu keserim"!:))

Coordinate of Useful Idiot(s) dedi ki...

esas o güzel paylaşım ortamını yarattığınız için size ve eski dostunuz ve sevgili yeni ev arkadaşınıza be o güzel patateslerine esas biz teşekkür ederiz. bu arada ocakla, tüple uğraşırken elimi delmişim meğersem dün farkettim =)) o acıdan o tüpün değerini biliniz =))

post-rock festivali için çok geç sayılmaz bence. ama öyle çok büyük çapta yapmakta çok akıl karı değil, ama mesela öncesinde dediğim gibi şayet bir festival içersinde sade post sahnesi olarak düzenlenip sonrasında bagımsıza çevrilebilirse bence çok güzel olur. katılımda iyi olur bence, ama organizatörlerin bir dikkatini çekmek gerekir.
ayrıca yakında seni çekirge seviyesinden çıraklığa terfi bile ettirebiliriz, konuya hakim insan sayılabilmekte güzel ki ben halen olayın başlarında oldugumu bile düşünmekteyim. keşfet keşfet bitmiyorki bu meret, virüs gibi yayılıyor.. =) ama ne kadar iyi huylu şükela bir virüstür bu böyle =)

akıl kolonlarına 10 adet yeni materyalle bi izole yapmalısın o zaman. bkz: vol.11

Alan's Psychedelic Breakfast dedi ki...

oofff offf! o gün de tekrar tekrar "ellerine sağlık" dedik ama hasarlara da sebep olmuşuz :/ hem yeniden teşekkür ediyoruz hem de özür diliyoruz efendim! (sayenizde karnımız doyuyor, patatesler kızarıyor evde; bilinmez mi o tüpün değeri!? biz nereye o da oraya bundan sonra :)) yine bekleriz.

o zaman post-rock festivali için de özet ve haklı bir cümle gelsin: ÖYLE YA DA BÖYLE YOLUNU YAPMAK LAZIM! :)

çekirgelikten çıraklığa... aman usta n'aaaaptın?! :D tamam dibe vurmayalım dedik ama daha çok erken siz iyi biliyorsunuz. ve ancak o virüsü bizde kaptık tabii; artık iflah olmayız, nereye kadar giderse... :)

ohooo izolasyon da tam yerine denk geldi! "rockets fall on rocket falls" oldu!

Coordinate of Useful Idiot(s) dedi ki...

yok efendim yok yok, öyle aman aman bir hasar değil. tornavida deliği nedirki yahu. zihnimize ve kalbimize gelmedikten sonra elim delinmiş çok mu? =))
ama sizde sadece patates falan yemeğin. hem ayrıca bu muhabbeti Mogwai'dan patatese getirdik ya, ben daha ne diyim. :D

çıraklık mertebesinde çok uzun yıllar kalacağını hesaba katarsak ayrıca 3cü sıçrayışın ile bence artık çırak olmalısın. bunu törenle kutlamalıyız artık =)
iyi izole olduktan sonra roket bile işlemez artık, merak etme =)

The World is a Deaf Machine