7 Kasım 2010 Pazar

I Hate Sun(!)days

Pazar günlerinden nefret ederim. Güneşli pazar günlerinden daha çok nefret ederim. Hele birde çekirdek ailelerin pazar sabahı temizlik delilikleri varsa o evde ve sen eşşek kadar olmana rağmen halen ailenle yaşıyorsan pazar günleri sana işkence gibi gelir.
Pazar günleri benim için uyandıktan sonraki 2 saatlik zaman dilimi içersinde biter. Ondan sonra işe gitsemde olur sorun değil.


Bu sinir bozucu güneşli salak pazar sabahınında diğerlerinden bir farkı yoktu nitekim. Evin salonunda bir sığınmacı gibi yaşıyor olmanın verdiği eziklik ve cuma gecesi içilen biraların acısının dün gece ülser tarafından tek tek çıkarılması sonucu görülen kabuslarla alınan* uykudan sonra şahane(!) bir pazar sabahına uyandık yine.

Kendimize gelmek için yapılan Dredg dinletisinden sonra ne yaparım ne ederim bu salak günde diye dolanırken Mauna Kea Band'e rastladım yine. Uzun bir zaman önce rastladığım ve "vay arkadaş, bizimkiler bu işi giderek daha iyi yapıyor dediğim" 2 tane parçası olan ama onlarında şimdilik yeterli olduğu yurdum grubu.
Grup post-rock temelinde uzayımsı melodilere ve düz monolog/diyaloglar eşliğinde benim yorumuma göre "leziz" 2 adet eser sunmuş bizlere. Devamının ve en nihayetinde bir albüm çıkarmalarını beklemekteyiz. Nitekim grup henüz 1 yaşında ancak gelecek vaad etmesini istediğim bir grup. Yurdum insanı post-rock olgusuna pek bi aşina olmadığından (Bu ne abi e bunda söz yok!) çok fazla gözler önüne çıkamıyorlar ancak bizim istediğimizde bu zaten. Yeraltı her zaman daha iyidir.



Onunla ilgili bişiler bakınırken onlardan çok farklı bir tarza sahip ama onlardan daha da leziz, daha da nefis Quartet Muartet'e rastladım. Grubun ve parçaların ismi sizi yanıltmasın. Çok geyik gibi dursa da jazz fusion gibi ciddi yetenek ve kafa gerektiren bir tür icra ediyorlar. Adamlar delilik ve dahilik arasında bir yerde kalmış olsa gerek, "Salça, Bobi, Elektrikli ev Aletleri, Deminki Parça" gibi parça isimleri kullanmışlar. Fazla kasmayalım abi, artisliğe gerek yok zaten çok ciddi iş yapıyoruz, dünyayı biz mi kurtaracaz koy götüne gitsin ak (yavaş yavaş sakin ol) tarzında bir düşünceye sahipler.



Grup Sarp Maden, Volkan Öktem ve Çağlayan Yıldız ile 1997'de Trio Mrio adıyla başlamış sonrasında daha maçın ikinci yılında Çağlayan Yıldız takımdan ayrılarak yerine Alp Sönmezer dahil olmuş. Bu sanatçı değişikliğinden sonra grup Genco Arı ile evrim geçirerek Quartet Muartet halini almış.
Grup elemanlarının geçmişlerine tek tek baktığımız zaman hepsini daha önce birçok projede zaten ayrı ayrı dinlemiş olduğumuzu görüyoruz. Quartet Muartet için o zaman yerli Voltran tanımlamasını rahatlıkla yapılabilir.
Grup Dokuz Parça ve Dokuz Parça Daha şeklinde yine çok güzel isimlere sahip iki albüm çıkarmışlar. Bu noktada bir güzellik daha yapıp bir zahmet grubun albümlerini alın diyorum. Hep öle illegal çalışmayalım lütfen. En azından yurdum sanatçılarına bir faydanız olsun. Sanat maddi çıkar için yapılmaz diyenler için bir hafta fotosentez ile yaşamayı denemelerini salık veriyorum.

Hadi bakalım pamuk eller kredi kartlarına.
Quartet Muartet - Dokuz Parça Daha
Genco Arı - Wizart
Sarp Maden - Bence
Sarp Maden - Ardından
Çağlayan Yıldız - Az


İstanbul'a bir sonraki gidişim Nardis'te şu güzellikleri dinlemek için olacak...

Hiç yorum yok:

The World is a Deaf Machine